YÖK'ten Pedagojik Formasyon Açıklaması



Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, "Bugünlerde pedagojik formasyonla alakalı bir çalışma yürütüyoruz. Tabi ülkenin ihtiyaçları ve gerçeklerini de sarfınazar etmeden, öğretmen ihtiyacının olduğu yerlere ağırlık vererek, bir formüle varacağımızı düşünüyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde belirleme durumumuz olabilir" dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Saraç, fen-edebiyat fakültesi öğrencilerinin öğretmen olabilmelerinin önünü açan pedagojik formasyon dersleriyle ilgili "Pedagojik formasyona ilişkin bir çalışmanız var mı? Bu sene kaç kişiye verilecek?" sorusunu yanıtladı. Saraç, "Burada çok ince bir mesele var; Sürekli devletin bütün kurumları ve bütün kamuoyu istihdam odaklı bir yaklaşım sergilenmesini istiyor. Bu arada da pedagojik formasyon veyahut lisans tamamlamaları gibi birtakım hususlar ortaya çıkıyor. Biz bunları, taleplerle bu gerçeklikleri bir yerde telif etme durumundayız" dedi.

Pedagojik formasyonla ilgili geçen yıllarda kontenjanlar verildiğini hatırlatan Saraç, şunları kaydetti: "Bugünlerde de pedagojik formasyonla alakalı bir çalışma yürütüyoruz. Tabi ülkenin ihtiyaçları ve gerçeklerin de sarfınazar etmeden öğretmen ihtiyacının olduğu yerlere ağırlık vererek, bir formüle varacağımızı düşünüyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde belirleme durumumuz olabilir. Biz umut tacirliği de yapmak istemiyoruz, gerçekçi olalım, popülist yaklaşımlardan uzak olmak istiyoruz."

Pedagojik formasyona prensip olarak karşı olmadıklarını belirten Saraç, "Milli Eğitim'in iş gücü planlamasına da dikkat etmek durumundayız. Önümüzdeki genel kurulların ilkinde veya ikincisinde bu formasyonla ilgili hangi alanlarda ne kadar verileceği hususunda bir açıklamamız olacak" diye konuştu.

- "Boş kontenjan sayısını 38 bine indirdik"

Saraç, yaklaşık 10 yıldan beri Yükseköğretim Kurulu'nda çeşitli pozisyonlarda görev aldığını belirterek, bunun avantajlı olduğu kadar dezavantajlı yanlarının da bulunduğunu, bunlardan birinin kendisine karşı beklentilerin yüksek tutulması olduğunu söyledi.

YÖK Başkanlığı görevine başlamasının ardından ilk olarak rektörleri, ardından üniversitelerin mütevelli heyeti başkanlarını toplayıp önceliklerini belirlediklerini vurgulayan Saraç, şunları kaydetti: "Son yıllarda yüksek öğretim, hem sayısal hem de cemiyet olarak çok büyüdü. Bu cemiyet büyümesine kalitenin de eşlik etmesi için kalite çıtasını yükseltmeyi hedefledik. Başkan olur olmaz, önümüzdeki ilk sınavımız bizim yüksek öğretime giriş sınavlarındaki doluluk boşluk oranlarıydı. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk defa Yükseköğretim Kurumu'nu ziyaret ettiğinde biz kendi huzurlarında bir hedef koymuştuk. 'Boş kontenjan oranını 40 binli banda çekeceğiz' diye. O zaman yüksek öğretim camiasında bu çok iddialı bir söylem olarak kabul edildi. Hamdolsun boş kontenjanı 40 binin altına 38 bine indirdik. Bundan sonra kalite odaklı bir çalışma başlattık. Yüksek lisans ve doktora kriterlerini yükselttik. Zira doktora, yüksek öğretimi bütünüyle besleyen ana damarıdır. Orada bir sıkıntı çıkar ise bunu by-pass etme imkanı da yoktur. Tıp ve hukuk gibi programlarda sıkıntılar vardı, onlara yönelik birtakım tedbirler aldık."

Saraç, "temel bilimler olmadan bilim hayatının varlığından söz edilemeyeceği" düşüncesinden hareketle bu alanda birtakım kararlar aldıklarını söyledi.

Yurt dışından alınan doçentlik ve profesörlük unvanlarıyla ilgili bazı sıkıntıların ortadan kaldırıldığını bildiren Saraç, bunun eğitim ve öğretimin niteliğini yükseltmeye yönelik olduğunu vurguladı.

- "E-kayıtla öğrenci ve ailelerine tasarruf imkanı sağladık"

Öğrencilere yönelik kolaylıkları da hayata geçirdiklerini ifade eden Saraç, "E-kayıt ile öğrenci ve ailelerine hem nakit hem de vakitten tasarruf etme imkanı sağladık. Öğrencilerle doğrudan iletişim kurmaya çalışıyoruz" dedi.

Kız öğrencilerden gelen yoğun talep neticesinde ikinci öğretimin ders saatlerinde düzenleme yaptıklarını anımsatan Saraç, şöyle konuştu: "Akademisyenleri de ihmal etmememiz lazımdı. Akademik teşvik ödeneğiyle ilgili yönetmeliği hazırladık. Sayın Başbakanımız da bunu destekliyor. Biz bununla ilgili kanun taslağı önerisini hazırladık ve sunduk. Sanırım Meclis açılır açılmaz bu hususla ilgili bir kanuni düzenleme yapılacak. Bazı kararları alırken mümkün olduğunca üniversitelerle hareket edelim istiyoruz. Onun için üslup değişikliğine de gittik. Bazı uygulamalarımızı askıya çıkartıyoruz ve bütün yüksek öğretim camiasına da soruyoruz. Üniversitelerimize yetki devrine başladık. İlk olarak bahar dönemindeki yatay geçiş kontenjanlarını üniversitelere bıraktık. Tüm yüksek öğretim sistemini ilgilendiren bir bütünleme sınavı var. Yeni bir yetki devrini de burada açıklayabilirim. Üniversitelerimiz, bütünleme sınavlarına ilişkin birtakım endişelerini ve rahatsızlıklarını, sıkıntılarını ifade ettiler bu konulduğundan itibaren. Biz bugün itibarıyla yükseköğretim kurumlarımıza, öğrencilere eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce bildirmeleri kaydıyla bütünleme sınavlarını açıp açmama, yapıp yapmama hususunda yetki devrediyoruz. Bu çok önemli yapısal bir değişikliği de getirecek peşi sıra. Bunun da devamı gelecek."

Saraç, doçentlik sınav yönetmeliğinde de değişiklikler yaptıklarını, jürilerin tespitini e-jüri sistemiyle elektronik ortama geçirdiklerini bildirerek, bu sayede şikayetleri ortadan kaldırmayı amaçladıklarını söyledi.

- "Üniversitelerin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz"

Yükseköğretim Kurumunda yapısal dönüşümle ilgili çok cesaretli bir adım attıklarına dikkati çeken Saraç, şu bilgileri verdi: "Başkanlığımın ilk 6 ayını bitirip ilk 6 ayın muhasebesini yaptığımda ilk 1 yılın programını bitirdiğimizi fark ettik. İkinci yılın programını öne çektik. Kalite Kurulu da bunlardan birisiydi. Kalite Kurulu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bilim hayatını daha verimli bir şekilde gelişmesi için önem verdiği bir konu. Kendisine önerimizi sunduk. Kendisinin teşvikkar tutumuyla karşılaştık. Kalite Kurulu'nun yönetmeliğini hayat geçirdik. Bugünlerde de Kalite Kurulu ile ilgili üye seçimlerine başladık. Bu şekilde YÖK yetkilerinin bir kısmını çok cesaretli bir şekilde bu Kalite Kurulu'na devretmiş olacak. 'Yapısal değişiklik' dediğimiz bir başka husus da misyon değişikliğine gidiyoruz. Üniversitelerimizin bölgesel kalkınmada rolünün artmasını istiyoruz. Bu Kalite Kurulu, misyon farklılaşması, bölgesel kalkınmada üniversitelerin rolünün daha artması, bütün bunlar yüksek öğretimde yapısal bir değişimi tetikleyecek unsurlar."

-"Misyon farklılaşması çalışması yürütüyoruz"

YÖK'ün daha önceki dönemlerde, bakanlıklardan gelen yazıları değerlendirdiğini, kendi içerisinde kapalı bir kurumken, şimdi daha aktif hale geldiğini belirten Saraç, "Biz gidiyoruz Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na birtakım teklifler sunuyoruz. Onlar, biz götürdüğümüzde büyük bir destekle bizi karşılıyorlar ve hemen hayata geçiriyoruz" dedi.

İlk defa, Üniversite Sanayi İşbirliği Daimi Komisyonu'nu kurduklarını hatırlatan Saraç, bunun bir tarafında kamunun, bir tarafında akademinin, bir tarafında ise sanayinin bulunduğunu söyledi.

Müzakere yaparak kararlar aldıklarını belirten Saraç, Sağlık Bakanlığı'na gittiklerini, üniversite hastanelerine tıbbi ve sarf malzemelerinin alımıyla ilgili kısmi de olsa öneri sunduklarını, bakanlıktan büyük bir destek gördüklerini anlattı.

Kalkınma Bakanlığı ile üniversitelerin misyon farklılaşması çalışmasını yürüttüklerini ifade eden Saraç, TÜBİTAK ve ULAKBİM'e öneriler götürdüklerini, bu öneriler çerçevesinde icrai bazı işlemler yaptıklarını kaydetti.

"Misyon farklılaşması hakkında bilgi verir misiniz?" sorusuna, Saraç, "Daha aktif hale gelen YÖK'ü hem misyon farklılaşması hem bunun dışındaki Sağlık Bakanlığı'ndaki, bilim, sanayideki ve TÜBİTAK'taki bütün faaliyetlerimizle ifade etmek istiyoruz" yanıtını verdi.

-"Üniversitelerin farklı değerler üretmesini istiyoruz"

YÖK'ün tarihinde ilk defa bir kamu kurumuna proje teklifi sunduğunu belirten Saraç, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile çok iyi bir çalışma şeklinin olduğunu söyledi.

Aldıkları kararların bilimsel bir zeminde olması için TÜBİTAK'tan çağrıya çıkmasını, öğrenci başarısının değerlendirilmesini istediklerini anlatan Saraç, öğrencinin yüksek öğretime girişteki başarısı ile çıktığındaki başarısı arasındaki paralelliğin, alacakları kararlara mesnet teşkil edeceğini kaydetti.

Saraç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Misyon farklılaşması ile biz şunu kastediyoruz; Türk yüksek öğretim sisteminde 185 üniversite, Meclis'te bekleyen, YÖK'ten geçen 200'e yakın çok geniş bir üniversite yelpazemiz var. Bu üniversitelerin hepsinin aynı tip olmasını, birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Bu, üniversitelerin birbirlerinden farklı değerler üretmesini istiyoruz. Bir kısmı araştırmada, bir kısmı bölgesel kalkınmada temayüz edebilir, bir kısmı eğitim-öğretimde, bazı üniversitelerimiz de eğitim-öğretimin bir kısmı ön lisansında, bir kısmı lisansında bir kısmı da doktoralı eleman ihtiyacının karşılanmasında. Dolayısıyla biz, her üniversitenin uluslararası üniversite yarışına sokulmasını doğru görmüyoruz, bu milli kaynakların heder edilmesidir. Dünya Bankası'nın bir raporunda bu tespit vardır. Dolayısıyla uluslararası üniversite ayrıdır, bütün üniversitelerin uluslararası niteliklere sahip bir şekilde işlemesi, çalışması farklıdır. Bunun ikisi arasındaki farkı biz belirleyip, her birinin farklı bir misyonla Türk bilim hayatını da ve tabi toplumdaki değişimi de tetiklemesini istiyoruz."

-"Son olayların üniversitelere yansıması oldu"

"Son dönemde yaşanan terör olaylarının üniversitelere yansımaları nelerdir? Konuya ilişkin öğrencilere bir çağrınız olacak mı?" sorusuna, Saraç, "Terör olayları yurdun neresinde, hangi kuruma yansıması olursa olsun tasvip edilecek, hoş görülecek bir husus değil" yanıtını verdi.

Bu durumun, bütün milleti olduğu gibi yüksek öğretim camiasını da üzüntüye sevk ettiğini belirten Saraç, "Öğrencilere, akademisyenlere ve eğitim hayatına terörün hedefi yöneldiğinde, aslında ülkenin istiklaline değil, istikbaline yönelik oluyor bu tehdit. Ülkenin istiklaline değil, ülkenin, milletin bekasına yönelik olmuş oluyor. Dolayısıyla bu tehlike boyutu daha büyüyor" dedi.

Son olayların, üniversitelere yansımalarının olduğunu ifade eden Saraç, ancak bunların "münferit" denilebilecek olaylarla sınırlı kaldığını söyledi. Saraç, şunları kaydetti: "Bazı boykot girişimleri oluyor, bu girişimler eğitim-öğretimi aksatmaya sebebiyet vermiyor. Bunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum; Doğru giden bir süreçte yürüyoruz. Üç önemli unsur var eğitim-öğretimin aksamamasında üniversitelerimizde; Birincisi emniyet mensuplarının bu husustaki katkıları, diğeri öğrencilerimizin gerçekten aklıselim sahibi olarak, Türkiye'nin istikbalinin kurucu unsurları olarak, kendilerinden beklenildiği gibi bunlara çok fazla prim vermemesi hususu ve tabi ki rektörlerimiz. Rektörlerimiz de dirayetle bu hususu yönetiyor. Sadece polisiye tedbirlerle değil, öğrencilerle de yereldeki dinamiklerle de temas içerisinde yürütüyor. Bizim istediğimiz, üniversitelerimizin, yüksek öğretim kurumlarımızın, her farklı düşüncenin kendisini ifade edebileceği emin limanlar haline gelmesi. 'Ama farklı düşüncelerin ifadesi' diyoruz, tabi zorlama, şiddet, bunların yer almaması gerekiyor üniversitede. Hangi boyutta olursa olsun şiddetin bütünüyle üniversitelerden dışlanması."

Dirayetli bir yönetimle yüksek öğretim camiasının eğitim-öğretime devam ettiğini belirten Saraç, bu hususta çok rahat olduklarını dile getirdi.

Şiddet olaylarına prim vermeyen rektörlere, emniyet mensuplarına ve öğrencilere teşekkür eden Saraç, "Birtakım olaylar olur, protest bir yapısı vardır öğrencinin, bunlar tabi tahammül edilebilir ve şiddet sınırını aşmadığı takdirde, bunlara da bir ölçüde müsamaha ile bakılabilir" ifadesini kullandı.

AÖF Haberleri